Yaşam Notları

27 Ekim 2010 Çarşamba

Zaman Geçiyor...Çocuklar Büyüyor...

On iki yıl önce, Aslimo yaklaşık bir yaşındayken, birgün arabayla Aslimo ile birlikte otoparka geldik. Aslimo'nun bebek arabasını bagajdan çıkardım, ama açmayı unuttum, Aslimo'yu oto koltuğundan kucağıma aldım ve bebek arabasının açılmadığını gördüm. Aslimo yeni yürümeye/ayakta durmaya başlamıştı. O an ilk defa onu yere/sokağa bıraktım ve durdu, ben de arabayı açtım. İşte o an bana çoook müthiş gelmişti, kızım büyümüş, benden bağımsız ayakta duruyordu:) O saniyeler ve o görüntü aklımdan hiç çıkmaz, sanki dün gibi. Aslimo dogduğundan beri (17 günlük iken işe başlayan bir annesi olduğundan) evde haftaiçi gündüz gelen bir yardımcımız var. Daha doğrusu 13 yılda iki yardımcımız oldu. Bu hafta itibari ile artık evde hergün gelen yardımcımız yok, çünkü kızımız büyüdü:) Bugün on iki yıl önce yaşadığım duygunun çok benzerini yaşadım, kızımın bir bakıcı/yardımcıya ihtiyacı yok. Kocaman 13 yıl nasıl da çabuk geçmiş inanamadım. Evde sürekli bir yardımcıya ihtiyaç olmamasının nasıl bir özgürlük olduğunu hissettim:) Bu duygu çok hoşuma gitti, tabii yaşlanma duygusu ile birlikte geliyor ama yine de yeni yaşamın keyfini çıkartmaya başladım:) Darısı tüm çalışan annelerin başına:) Birgün sizin çocuğunuz da büyüyecek:)

18 Ekim 2010 Pazartesi

Yağmurlu Günlerde

Hergün yağmur var:) Yağmuru çok seviyorum. Hatta buraya bile yağmuru getirdim. Önceleri biraz karamsar mı acaba dedim ama damlaları çok sevdim. Sıkılırsak değiştiririm, artık bu işler çok kolay:) İçimdeki his diyor ki - yeni bir dönem başlıyor. Niye böyle düşünüyorum tam olarak bilmiyorum. Aslında her yıl bitirken üç aşağı beş yukarı aynı duygular/hesaplaşmalar gider/gelir. Yeni gelen güzellikle, sevgiyle mutlukla gelsin. Bu yaz çok anlamlı seyahatlerimiz oldu. Hepimize çok iyi geldi. Şimdi okuduğum Çağdaş Sanat Konuşmaları 4 / Kolleksiyon, Kolleksiyonerlik ve Müzecilik /YKY kitabında da rastladığım bir çok konuda, çocuklarımıza verebileceğimiz en güzel armağının dünya kültürlerini öğrenmek olduğunu bir kez daha tekrarladım.




Bu yağmurlu haftada, Hakan'ın Sevgili Hoca'sı Prof Dr İbrahim Hızalan'ın eşi Şpresa Hanım'ın Kaftanları sergisine Dolmabahçe Sarayı Sergi Salonunda katıldık. Şpresa Hanım'ın Kaftanlarını görmek gerek. Emek, göznuru, yaratıcılık,sabır,zevk ve denge... Hepsi bir arada. Yağmurlar devam ederken, Pera Müzesi'nde bir Sergi "Hilal ve Güneş", yıllar önce (Abdülhamit Döneminde) İstanbul'da yaşamış üç Japonu anlatıyor. Bir de tabikii Hakan'ın günlerdir beklediği, Japon Çay Töreni! Sevgili Özalp Birol, kendisi Suna-İnan Kıraç Vakfı'nın Genel Müdürü olur, yine müthiş bir şeyler yaptı ve Pera Müzesi'nde eşi bulunmaz Japon Çay Töreni'ni sayesinde izleyebildik. Gerçekten çok etkileyiciydi. Yağmur yağacak diye beklenen ama güneşli geçen Cumartesi günü Hamarat Atölye'nin açılışına uğradım, Enhar, gerçekten çok yetenekli:) Ona da hayırlı uğurlu olsun. Yağmurlu bugünün son haberi ise ofisimize yeni bir Bebek geldiğiydi:) Bebeğimiz Hoşgeldi, yağmurlar onu getiriyor, biz de bekliyoruz. Sağlıkla, Keyifle...

Not: Sevgili Şpresa Hanım'ın fotografları için Sayın Prof Dr Yücel Tanyeri'ye teşekkürler ve saygılar.

7 Ekim 2010 Perşembe

Ekim geldi, geçiyor...SBS stresi basıyor:( Mardin, hep huzurlu:)

Ekim geldi, önceleri pek anlamadım, hava hala güneşli, kısa kollu t-shirt, çorapsız giyilen ayakkabılar vs. ardından Adana, Mardin, Diyarbakır seyahatlerim, her biri en az 30 derece. Ekim nerede derken, dün akşamüstü yağmurla beraber buradayım dedi. Bugün içim karanlık nedense. İyi olsun diye iyi düşünmeye çalışıyorum. Sabah, önemli bir toplantım vardı, aslında iyi geçti sayılır ama ben kötüyüm işte:( Kafamın içinde onlarca düşünce/fikir ordan oraya gidiyor. Aslimo'nun bu yıl zor yılı malum. Ona ve tüm SBS çocuklarına çok üzülüyorum. Etrafımdaki çocukların çalışma tempolarını görünce üzülmemek elde değil. Hem manen hem madden gerçekten büyük yük:( Aslı, haftada 2 gün dershaneye gidiyor, her gidişi 5-6 saati buluyor, bir o kadar da ödev veriyorlar (yani günde en az1-2 saat ödev yapması gerek). Ben buna çok derken arkadaşlarının çok daha fazla haftada 4 gün toplam 20 saat gibi bir zaman dershaneye gittiğini dehşet içinde öğrendim:( Bir de bu çocuklar hergün okulda 9 saat ders görüyor. Yazık çok yazık, hem onlara hem bize. Malesef, istediği liseye gitmenin tek yolu buymuş:(Aslında risk alabilirdik ama yapamadık işte. Önceki yıl 6 ve 7.sınıfta dershaneye gitmeden, hiç birşeyden geri kalmadan çok güzel puanlar aldı aslında ama 8.sınıf, o son düzlük, hepimizi korkuttu.Umarım tüm çocuklar emeklerinin karşılıklarını alırlar. Herkesin kısmeti ne ise o olacak biliyorum:) Ama stressiz olmuyor galiba:(



Cuma-Cumartesi, Mardin-Diyarbakır hattında Sevgili Arkadaşım Melike ile çok keyifliydik. Her daim herkese Mardin'i tavsiye ederim:) Bu arada bugünkü gazete haberine göre Mardin sokaklarında çalışan eşekler artık İtalya'nın Sicilya adasından gelecekmiş:) Artık sahiplerine de Sicilya aksanlı İtalyanca öğretirler herhalde:)